Hipno Terapi

DİŞ HEKİMLİĞİNDE HİPNOZUN KULLANILMASI

Diş hekimliğinde hipnozun kullanımını ifade eden “HİPNODONTİ”in uzun bir tarihi vardır. İlk başta diş problemlerine bağlı ortaya çıkan akut ve kronik ağrıların tedavisinde kullanılmaktaydı. Günümüzde ise dişhekimleri günlük çalışmalarında, hipnotik telkinler yardımı ile yeni yeni ilginç kullanım alanları geliştirmektedirler.

Konu ile ilgili ilk çalışmalar Burgess (1952) tarafından başlatılmıştır. Bu çalışmaları da diş hekimliği psikolojisi ile hipnoz arasındaki köklü ilişkiye değinilmiştir. HİPNODONTİ terimini literatüre tanıtan kişi Moss (1956) olmuştu. Bu yıllardan itibaren de Dişhekimliği pratiğinde hipnoz kullanımını içeren pek çok kitap basılmıştır.

Konu ile ilgili dikkate değer ilk kitap 1950 ve 1958 yılında yayınlanmıştır. Stolzenberg tarafından yayınlanan 1950 tarihli bu kitap “Psychosomatics and Sugestion Therapy in Dentistry” ismi ile basılmıştır. 1958 yılında Shaw tarafından yayınlanan diğer kitabın ismi ise “Clinical Applications of Hypnosis in Dentistry” dır. Show’a göre diş hekimliği pratiklerinde ciddi hipnoz indüksiyon tekniklerine ihtiyaç kalmadan, basit telkinler vasıtası ile bir çok dental işlem yürütülebilmektedir. Ancak daha ciddi ve komplike problemleri olan bazı hastalarda hipnotik indüksiyon yöntemi tercih edilmelidir.

Ament (1955) yayınladığı bir çalışmasında hipnozun dental pratiklerde kullanılması ile ilgili olarak ilginç bir yaklaşım getirmiştir. “Time Distortion” uygulaması ile, koltukta pratik için saatlerce kalmak zorunda kalan hastalara bu süre kısaltılmaktadır. Hasta hipnotik transa alınmakta ve zamanın çok çabuk geçtiği konusunda verilen telkinler ile hastanın uzun pratik zamanını çok kısa algılaması temin edilmektedir. Hastanın pratik işlemleri bittiğinde transtan çıkartılmakta ve hastaya ne kadar süre geçtiği sorulmaktadır. Hastalar işlem süresinin çok kısa sürdüğünü ve çok rahat ettiklerini ifade etmektedirler.

Diş gıcırdatması genellikle gece uykusunda veya alkolün etkili olduğu dönemler boyunca ortaya çıkan ciddi bir problemdir. Bilinç altındaki dürtülerden oluşan bu diş gıcırdatmaları sonucunda sağlıklı dişler tahrip olur, mine tabakaları zedelenerek hastalıklı bir diş takımı oluşur.

“Bruksizm ” olarak adlandırılan diş gıcırdatması bilinçaltındaki stress ve gerilimin bir nevi ifadesidir. Uykuda iken bu gerilim ve sıkıntı kendini bu şekilde ortaya koyar. Hipnoz altında iken sağlanan derin solunum çalışmaları, hastaların bir kısım stress ve gerilimlerini atmak için yeterli olmaktadır. Bazen de direk baskılama yöntemi şeklinde verilen telkinler vasıtasıyla semptomlar kontrol altına alınabilmektedir. Direk baskılama yöntemi bilinçaltındaki gerilim nedenleri veya olayı ortaya çıkaran gerçek nedenler tesbit edilemediğinde uygulanmalıdır.

Bazı vakalarda semptom değiştirme uygulanabilir. Diş gıcırdatması olan hastalara posthipnotik telkinler ile, diş gıcırdatması yerine el parmaklarını herhangi bir yere vurma ve fiskeleme şeklinde semptom ikame edilebilir. Veya daha başka uygun bir alternatif semptom bulunabilir.

Bazı vakalarda ise otohipnoz ve ototelkin yöntemi kullanılmaktadır. Uyku zamanı geldiğinde hastalar kendi kendilerine ototelkin vererek, dişlerini gıcırdatmıyacaklarını telkin eder ve uyurlar. Uyku süresince dişlerini gıcırdatmadıkları tesbit edilmiştir.

Bazı vakalarda kişiler hipnotik transa alınmakta ve bir müddet sonra telkin ile normal uykuya geçmesi sağlanmaktadır. Hasta normal uykuya geçtikten sonra diş gıcırdatması başlamaktadır. Bu hastalar hemen uyandırılmakta ve diş gıcırdatması kesilmektedir. Ardından tekrar uyumalarına izin verildiğinde, diş gıcırdatmasının süratli bir şekilde tedavi olduğu gözlemlenmiştir.

Kuhne (1959) ve Sinyer (1960) hasta ile hekim arasındaki psikolojik süreçleri ve karşılıklı ilişkileri incelemiştir. Singer özellikle Adler tarafından geliştirilen bazı teknikler üzerinde durmuştur.

Secter (1960) hipnozun diş hekimliğinde kullanım alanlarını göstermiş ve özellikle öğürme ve geğirme refleksinin tedavisinde hipnozun kullanımını göstermiştir. Hipnoz geğirme ve öğürme refleksinin kontrolünde kıymetli bir yöntemdir. Konu ile ilgili bir çok çalışma yapılmıştır. Bunlar arasında Ament (1971) Chastain (1965), Stolzenberg (1959-1961), Wegand (1972) sayılabilir. Barlett (1971) direk telkin vasıtası ile öğürme refleksinin önüne geçilebileceği belirtilmiştir.

Bilindiği gibi ağzı çok hassas kişilerde normal dişlere karşı bile bir öğürme duygusu oluşmaktadır. Bu tip hastaların muayenesinde herhangi bir organik neden bulunamamıştır. Ayrıca çeşitli diş protezleri ve apareyleri kullanan bazı hastalarda da durum aynıdır. Bunlarda da dayanılmaz bir öğürme refleksi başlayabilmektedir.

Örnek vaka:

Konunun daha da açıklığa kavuşabilmesi için bir vaka takdimi yapmakta yarar vardır. Crasilneck (1971) ten naklettiğim bu vakada hastamız otuz yaşlarında, iki çocuk annesi, evli bir bayandır. Hastamızın dişleri ileri derece bir hassasiyete sahiptir. İlkokuldan bu tarafa dişlerine dışardan gelebilecek herhangi bir uyarı çok rahatsızlık vermektedir. Bu nedenle dişlerini fırçalamak ve temizlemek hemen hemen imkansız bir hale geliyordu. Zaman zaman almak zorunda kaldığı soğuk ve sıcak içeceklere tahammül edemiyordu. Her türlü farklı uyarı hastayı rahatsız ediyordu.

Hasta tüm bu şikayetlerden kurtulmak ümidiyle hipnoterapi ile tedavi olmak istiyordu. Hasta bu hassasiyeti nedeni ile diş kürdanı, diş ipi gibi temizleyici şeyler de kullanamıyordu. Tüm bunların yanında hastanın dişlerine cerrahi bir müdahale yapılmak zorunluluğu da ortaya çıkmıştı. Cerrahi öncesi muayenenin yapılması ve cerrahi sonrası oluşacak ağrıyı düşünmesi bile hastayı ileri derecede rahatsız ediyordu. Bu düşünceler altında hasta yüksek bir gerilim içine giriyor ve depresyona eğilim gösteriyordu. Hastanın ağzı ve dişleri ile ilgili sahip olduğu stress ve reaktif depresyon haricinde herhangi bir psikolojik sıkıntısı ve rahatsızlığı olmadığı gözleniyordu. Tüm bu şartlar altında, samimi bir dille diş doktoruna şöyle diyordu: “Dişçiye gitmektense bir bebek doğurmayı tercih ederim. Bebek doğurmak bu işlemin yanında benim için daha kolay gelmektedir.” Hasta ile yapılan görüşmeden sonra hastaya hipnodonti çalışması yapılmaya karar verildi.

El yükseltme testi vasıtası ile oluşturulan hipnotik indüksiyon yöntemi başarılı olmuştu. Hastada eldiven anestezisi oluşturuldu. Hastanın gözleri açık bir şekilde parmakları üzerinde ağrılı uyaran verildi. Hekimin tırnakları vasıtasıyla, hastanın parmaklarına verilen ağrılı uyaranlarda hasta hiçbir ağrı hissetmediğini duyumsadı ve gözlemledi. Bu şekilde hasta hipnoanestezi vasıtası ile ağrıyı kontrol edebileceğini gördü. Parmaklarda oluşturulan bu anestezi hali, vücudun diğer bölgelerine de rahatça yapılabilir veya taşınabilirdi. Aynı anestezik ve analjezik etki ağız içine de ulaştırılabilirdi. Bunun üzerine hastaya verilen otohipnoz ve ototelkin telkinleri sayesinde, ağzındaki hassasiyeti azaltması önerildi.

Hasta, günlük olarak yaptığı uygulamalar ile ağzı içindeki hassasiyeti azaltmayı başardı. Dışarıdan gelen uyarılara karşı artık bir tepki olmuyordu. Her geçen gün alınan sıcak ve soğuk sıvılara karşı tahammül artıyor ve ağrı duyusu azılıyordu. Sonuçta hasta diş hekimliği ile ilgili yapılacak her türlü manipülasyona fiziki ve ruhsal olarak hazır olduğunu söyledi.

Hastanın durumunu tesbit edebilmek için her gün hekimin bürosuna uğraması söylenerek günlük raporlar alındı. Hasta her gün iki kez otohipnotik transa giriyor ve kendisine öğütlenen telkinlerin yerine getiriyordu. Bu telkinlerde ağzı ve dişleri ile ilgili desensitizasyon telkinleri mevcuttu. Hasta transtan çıktığı zaman hissettiklerini şu şekilde dile getiriyordu: “Uykunun derin bir aşamasına ulaşıyorum. Ancak, düşündüğüm ve yaşadığım her şeyi detaylarına kadar hatırlıyorum.” Trans esnasında yaşanan olayların tamamının hatırlanması bir çok kişide meydana gelmektedir. Bazıları az şey hatırlarken, bazıları hiç bir şey hatırlayamamaktadır.

Bu aşamada hastaya; ağzı içinde yapılmasına tahammül edemeyeceği bir işlemin veya düşüncenin olup olmadığı soruldu. Hasta bu soruya şöyle cevap verdi: “Dişlerimin arasından havanın geçmesine veya emilmesine asla tahammül edemem. Böyle bir işleme bir saniye bile dayanabileceğimi zannetmiyorum.” Hastanın bir sarsıtıcı ve anlamsız görünen cevabı için doktoru ototelkinlere devam etmesini söyledi.

Hasta yine günlük raporlarını vermesi için büroya uğruyordu. Hassasiyet, ağrı, korku ve huzursuzluk bir hafta sonra tamamen sona ermişti. İki hafta sonra herhangi bir komplikasyon olmadan hipnoanaljezi ve hipnoanestezi sayesinde hastanın ağzındaki cerrahi işlem başarılı bir şekilde tamamlandı. Hastaya verilen posthipnotik telkinler ile cerrahi sonrası tüm olumsuz duyguları hissetmesinin önüne geçildi. Bir hafta sonra hasta kendi haline bırakıldı. Hasta zaman zaman ağzından ve dişlerinden kaynaklanan problemlerle karşılaştığında otohipnozu kullanmaktadır. Bu şekilde problemlerin üstesinden gelmektedir.

Kişiler ne kadar sağlam yapılı olsalar da, diş ile ilgili uygulamalar ve işlemler insanlarda her zaman bir sıkıntı ve stress kaynağı olmuştur. Hiç bir kimse güle oynaya dişçi koltuğuna oturmaz… İstemese de, sevmese de… zorunluluk nedeni ile o koltuğa ve hekimin uygulamalarına tahammül eder.

Bazılarına göre oral kavitenin fonksiyonları çok önemlidir. Özellikle Freud ve takipçilerinin üzerinde durduğu temel konu, psikolojik gelişimdeki oral aşamanın durumudur. Bebeğin gelişmesinde oral aşamanın rolünden büyük olduğunu iddia etmektedirler. Bir çok nevrotik problemi ve kişilik yapısının bu erken çoçukluk döneminde ortaya çıktığını iddia etmektedirler. Bu dönemde meydana gelen sapmalar, saplantılar ve fiksasyanlar, bir çok patolojik bireyi doğurmaktadır. Buna bağlı olarakta oral kavitenin hassasiyetleri ortaya çıkmaktadır.

Bir çok alışkanlık oral karakter eğilimlerinin yansımasına bağlıdır. Fazla yemek yemek, sigara içmek, alkol almak bunlara bağlıdır. Oral fiksasyon bazı homoseksüel fantazilerin gelişmesine ve bazı depressif formların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Bazı nevrotik problemlerde de olduğu gibi, normal psikolojik gelişim esnasında ağız boşluğunun bu psikolojik önemi yanında, diş uygulamalarında insanların psikolojik bir sıkıntı ve gerilim içine girmesi insanları şaşırtmamalıdır. Çünkü oral boşluk gelişimin erken dönemlerden itibaren, en önemli bir iletişim merkezi ve odağı olmuştur. Bunun da ötesinde, insanın hayatiyetini devam ettirmekte gerekli olan yiyecek ve gıda alımı, konuşmanın temini, hatta sevginin ifadesi bu bölgenin bir fonksiyonudur. Böyle önemli bir bölgenin, diş uygulamalarına tabi tutulması, cerrahi işleme sokulması insanda elbette huzursuzluk ve gerilim yarartacaktır. (Pavasi, 1963; Raginsky, 1958; Sandar, 1961) Tüm bu bilinçaltı gelişim ve düşüncelerinin etkisi altında birey, kendisine uygulanacak işlemlere gereğinden fazla önem atfederek, yoğun bir stress altına girebilir. Bilinçaltındaki olumsuzluk dolu duygularını fiziksel bir ağrıya dönüştürebilir. (Castillo, 1960)

Bazı hastalar yıllardır baskıladıkları bu fantazi ve duygularını veya oral gerilimlerini, diş uygulamalarına projekte ederler. Böyle kişilerde sonuçta anksiyete oluşur, gerilim artar ve normal bir işlem şeklinde oluşması beklenen diş uygulamaları karmakarışık bir duygular kombinezonu halini alır.

Bu tip vakalarda hekimler hastanın psikolojik dinamiklerini keşfetmeye çalışmalıdır. (Barlard, 1961). Hasta niçin ve neden böyle bir semptom geliştirmektedir. Niçin böyle bir savunmaya gerek duymaktadır. Hipnoanaliz yöntemi ile hastaların bilinçaltındaki duyguları keşfedilir ve sembolizasyon mekanizması ortaya çıkarılabilir. Hastaların psişik dinamikleri ortaya çıkarıldıktan sonrada, onlara uygulanan bir tedavi yöntemi izlenir.

Jacoby (1968) yayınladığı çalışmalarında 300 hastasını daha önceden hazırladığı teyp kasetleri sayesinde hipnotik transa aldığını ve dental işlemlerini başarı ile yaptığını belirtmiştir. Stoptos (1958) hastalarında özel problemler çıktığında hipnodontiyi uyguladığını ve başarılı olduğunu söylemiştir. Smith (1965), dental uygulamalarda hipnodontiyi çocuklar üzerinde denemiş ve çok olumlu sonuçlara ulaşmıştır.

Corchrar ve Secter (1965) dört yıl boyunca histerik olarak tad duyusunu kayeden bir hastayı hipnodonti yöntemiyle tedavi ettiklerini belirtmişlerdir.

Stolzenery (1961) hipnotik yaş gerilemesini kullanarak iki hastadaki “diş fobisi”nin kaynaklarını araştırmıştır. Her iki hastada da erken dönemde uygulanan bir diş cerrahi operasyonunun bu korkudan sorumlu olması beklenirken, sonuç böyle çıkmamıştır. Her iki hastada kulaktan duyma ve toplumsal etkilenme sonucu “Diş fobisi”nin oluştuğu görülmüştür.

B. DİŞ HEKİMLİĞİNDE HİPNOZUN KULLANIM ALANLARI

Diş hekimliğinde hipnozun kullanım endikasyonları Marcus (1963) bir liste halinde özetlemiştir. Bunlar;

1- Diş tedavisine ihtiyacı olduğu halde buna izin vermeyen hastalara ulaşmada

2- Gereksiz korku ve endişelerin hakim olduğu durumlarda. Böyle hastalar daha öneleri hoş olmayan bir diş uygulaması geçirmiş olabilirler ve duygularını bu olumsuz anıların üzerine bina etmiş olabilirler.

3- Kimyasal meditasyona ilaveten veya onun yerine ikame edilmek üzere premedikasyon uygulamalarında

4- Kimyasal anestezik kullanılmışsa bunlara bağlı sonradan çıkan hoş olmayan durumların önlenmesinde veya hiç kimyasal anestezik kullanılmamasında.

5- Kalp hastalıkları, allerjik nedenler gibi kişiye has özellikler nedeniyle kimyasal analjezik ve anestezik olamayan hastalarda alternatif bir yöntem olarak.,

6- Parmak emme, dili sorma gibi erken çocukluk dönemi alışkanlıkları ve öğürme refleksi gibi handikapları olan hastalarda,

7- Diş uygulamaları esnasında hastaların yaşadığı olumsuz duyguları ortadan kaldırarak onlarla iyi bir iletişim içine girmek için,

8- Kapiller kanamanın kontrolünde, salgı ve tükrük ifrazatının önlenmesinde,

9- Diş uygulamalarında kullanılan çarkın hoş olmayan vibrasyon ve gürültünün azaltılmasında,

10- Operasyon sonrası meydana gelebilecek kanama ve ağrının kontrol edilebilmesi için posthipnotik telkinlerin verilmesinde,

11- Ağızdaki diş protezlerinin, yumuşak dokusu ve tüm dişler hakkındaki olumsuz zihinsel düşünce ve imajların ortadan kaldırılmasında HİPNODONTİ kullanılmaktadır.

Kanamanın kontrolü ile ilgili olarak diş literatüründe geniş bir yayın listesi bulunmaktadır. (Newman, 1971). Ancak konunun objektif kıstaslarının ortaya konabilmesi için daha çok klinik çalışmanın yapılması gerekmektedir. Yapılan bu çalışmalar hipnotik trans esnasında ve transtan önce pıhtılaşma faktörlerinin herhangi bir değişiklik arzettiği tesbit edilememiştir. Trans seviyesi, pıhtılaşma faktörleri üzerinde bir etki yaratmamaktadır ve herhangi bir değişikliğe neden olamamaktadır. Kanamanın kontrolünde temel nedeninin muhtemelen arteriollerin kontraksiyonudur. Bunun da bir ölçümü ve karşılaştırmak bir çalışması bugüne kadar yapılmamıştır. (Crasilneck ve Fogleman, 1957)

Fakat, diğer bir gerçekte hipnoz altında iken hastalardan kanama mutlaka azalmaktadır. Hatta konu hemofili hastalar üzerinde de uygulanmıştır. Aynı sonuçlara ulaşılmıştır. (Dufour, 1968; Lucos, 1965, Newman, 1974) Hemofili hastalarında bir kanamanın ne kadar ciddi sonuçlar oluşturabileceği düşünülürse, hipnozun bunlar üzerindeki etkisi ciddi olarak düşünülmeye değerdir.

Diş hekimliğinde hipnozun kullanım alanlarından çoğunu, hipnoanestizi ve hipnoanaljezi oluşturmaktadır. (Bartlett, 1970; Kroll, 1962) Aşağıda nakledeceğimiz vaka takdimi buna güzel bir örnektir. Hastamız, 32 yaşında bir bayandır. Hasta diş hekiminin bürosuna ilk gelişinden takiben 1,5 saat sonra hipnoz uygulamasına başlanmıştır ve hastaya şöyle uygulama yapılmıştır.

“Gözlerini kapa ve tüm vücudumu tamamen gevşemesine izin ver. Sanki bezden bir bebek gibi olduğunu hissetmeye çalış ve konsantre ol.. Rahatça bükülebilen bir bebek. Şimdi gerginliklerini gider ve rahat ol.. Çok iyi… Çok iyi… Şu anda gevşemeni istiyorum. Tüm vücudunu tamamen gevşet. Tamamen gevşet… Daha da gevşet.. Çok güzel.. Çok güzel… Vücudun tamamen gevşedi. Sanki eklemlerin bir birinden ayrıldı. Kaslarının her lifi gevşedi. Şu anda göz kapaklarına büyük bir ağırlık koydum. Göz kapakların kurşun gibi bir ağırlığın altında… Göz kapaklarını açmaya çalıştıkça göz kapakların daha da kapanıyor… Sanki tutkalla birbirine yapışmış gibi. Şu anda derin bir transa giriyorsun. Güzel bir hipnotik transa .. Çok başarılısın… Endişelenecek hiçbir şey yok.. Tekrar konsantre olmanı istiyorum. Şu anda sağ el işaret parmağına konsantre ol.. Zihinde işaret parmağını canlandır. Parmağının üzerine sanki bir eldiven geçirildi.. Eldiven geçen bölge tamamen hissizleşiyor.. Parmağında hiç bir ağrı duyusu kalmadı… Sadece basınç ve dokunma duyusunu hissedebiliyorsun… Basınçtan başka bir şey hissedemiyorsun. Şu anda göz kapaklarını açmaya izin veriyorum. Göz kapaklarındaki ağırlığı kaldırdım.. Evet şu anda göz kapaklarını açabilirsin. Sağ elinin başparmağına dikkatlice bakmanı istiyorum. Şu anda gördüğün gibi tırnaklarım ile parmağını sıkıştırıyorum. Ancak hiç bir ağrı duymuyorsun. Sadece dokunmamı hissediyorsun. Evet başparmağından ağrı duyusunu tamamen kaldırdım… Artık gözlerini tekrar kapatabilirsin Lütfen ağzını aç ve anestezi oluşturduğumuz, uyuşturduğumuz parmağını ağzına götür. Parmağını sancılı dişine dokundur.. Birazdan elindeki anesteziyi ağzına nakledeceğiz… Evet şu anda elindeki anestezi hissi ağzına geçti. Hissedebiliyorsun. Artık ağız içi tamamen uyuştu. Dişlerinde ve ağız içinde hiçbir sancın kalmadı. Artık hiçbir şey hissetmiyorsun.l Parmağını artık çıkarabilirsin. Çok güzel… çok güzel… Şimdi biraz da çok güzel ve hoş duygular içine gireceksin. Kulağına güzel bir müzik sesi geliyor. Kendini bu müzik sesine veriyorsun ve hoşça bir vakit geçiriyorsun. Seni muayene ederken ve ağzında gerekli işlemleri yaparken çok rahat ve huzur içinde olacaksın. Çok hoş duygular yaşayacak ve huzur içinde olacaksın. Hiç bir endişe ve korkun olmayacak. Evet işlemlere devam ediyorum. Müzik çok güzel.. Duygular çok güzel…”

İşlem boyunca hasta ile hekim arasındaki iletişim bu şekilde devam eder. Cerrahi işlem bittikten sonra hastaya şu telkinler verilmiştir:

“Dişlerinden dolayı duyduğun huzursuzluk ve korkular artık bitti. Çünkü bütün problemlerin halledildi. Ağzında ve dişlerinde yapılması gereken tüm işlemler başarılı bir şekilde ikmal edildi. Bundan sonra kendi kendine ototelkinler vereceksiniz. Dişlerin ile ilgili cerrahi bir işlem ile karşılaştığında otohipnoza girerek şu telkinleri kendine yapacaksın “Diş hekimim ağzımla ve dişlerim ile ilgili işlem yaparken hiç bir şey hissetmeyeceğim… Çok rahat ve huzur içinde olacağım… Hiç bir ağrı duymayacağım. Hiç bir kuşkuya kapılmayacağım… Tüm diş uygulaması boyunca bu durumun muhafaza edeceğim… Dişlerime ve ağzıma cerrahi işlemler uygulandıktan sonra hiçi bir olumsuz duygu taşımayacağım. Daha sonra da ağrı duymayacağım.. Süratli bir şekilde iyileşeceğim.. Transtan çıkma zamanının geldiğinde ondan bire doğru sayacağım. Bir ile birlikte uyanacağım” diyeceksiniz.

Cerrahi işlem bittikten sonra, aşağıdaki telkinler verilerek hasta transtan çıkartılmıştır.

“Cerrahi işlem başarılı bir şekilde bitirildi. Ağzın ve elinizin tamamen normal haline dönüştü. Gece boyunca rahat bir uyku çekeceksiniz. Kendi kendinizin doktoru gibi bundan sonra ağzınızın ve dişlerinizin bakımını yapacaksınız.. Gerektiğinde, herhangi bir işlem için diş hekiminize gittiğinizde otohipnozu kullanabileceksiniz. Şimdi sizi ondan bire doğru sayarak uyandırıyorum. Bir dediğimde dipdiri ve taptaze olarak, hayat dolu bir şekilde uyanacaksınız. 10 – 9 – 8 – 7 – 6 – 5 – 4- 3- 2 – 1..”

Bazı araştırıcılar (Smith, 1970) otohipnozu hastalarında kullanmışlardır. Petrov, Traillov ve Kalentgiev (1964) 49 hastalarında hipnoaneljeziyi başarılı bir şekilde kullanmışlardır.

Ülkemizde Diş tabibi Ali Eşref Müezzinoğlu’nu bu konuda oldukça ciddi çalışmaları mevcuttur. Geniş pratik çalışmalarını takdirle karşıladığımız, bu kıymetli hipnotist arkadaşımızın kendi vaka takdimlerini bir seri halinde yayınlanmasını bekliyoruz. Konuya ilgi duyan bir çok diş hekimi arkadaşımız, muayenehanelerinde bu tip uygulamaları yapmaktadır. Zaman zaman bizimle de iletişime geçen bu hekimlerimizin çalışmalarını efkarı umumiye aktarmalarında büyük yarar görmekteyiz.

Yukarıda özetlediğimiz kullanım alanlarında hipnodonti çok yararlı bir uygulamadır. Özellikle kimyasal anesteziklere karşı allerjisi bulunan hastalar için, hayati öneme haizdir. Bu tip özel vakalar literatürde sıkça neşredilmekte oldukça ilgi toplamaktadır. Bunlardan birini Crasilneck, McCranse ve Jenkis (1956) neşretmişlerdir. Procaine ve lokal anestizekleri ileri derecede hassasiyeti olan bir bayan hasta bu yöntemle tedavi edilmiştir.

Öğürme refleksi ve diş gıcırdatması diş hekimlerinin sıkça karşılaşabilecekleri iki önemli problemdir. bu problemlerin kaynağında genellikle psişik bazı faktörler yatmaktadır.

Buradaki bilgiler destek sağlamak içindir. Hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi, tanı ve teşhis koyması yerine geçmez.